Türk milleti olarak bazı sektörlerde oldukça şanslıyızdır. Doğuştan yeteneğimiz, DNA’larımıza işlemiş birikimimiz vardır. Bazı iş kollarında kimseden bir şey öğrenmemize gerek yoktur. Tüm eğitimini ve tecrübelerini anne karnında edinmiş olarak dünyaya geliriz. Örneğin erkeklerde futbol teknik direktörlüğü, kadınlarda ise eczacılık. Her erkek mahalledeki halı saha takımını bir fırsat verilse Şampiyonlar Ligi’ne sokabilecek bilgi ve beceriye sahiptir. Kadınlarımız ise basit soğuk algınlığından en vahim hastalıklara kadar tüm tıp terminolojisinde kullanılması gereken ilaçlara vakıftır.
Kadın – erkek, büyük – küçük, en kahve filozofundan en dereceli profesöre kadar istisnasız herkesin yüksek bilgi ve beceri sahibi olduğu bir konu daha var: Grafik Tasarım!
Eğer grafik tasarım işine gönül verip okuluna girebilmeyi becerdinizse, ne kadar yanlış yaptığınızı, ne kadar çok zaman kaybettiğinizi mesleğe başlayıp bir kaç yıl geçirdikten sonra anlarsınız.
Girilmesi çok zor olan bu bölümlerden (bastır parayı al diplomayı üniversitesinden bahsetmiyorum) birini çabalayıp kazandıysanız yıllar boyunca renklerin şekillerin anlam ve etkilerini, uzak-yakın, sıcak-soğuk, açık-koyu ilişkilerini, bir noktayı nereye koyabileceğinizi, ilmini sanatını falan okursunuz. Bir tasarımın en doğru, en güzel nasıl yapılabileceğini ve teknik koşullarını öğrenirsiniz.
Okulu bitirip işe başladığınızda ise uygulama ve bütçe gerçeklerini öğrenirsiniz.
Artık bir müşterinin taleplerini karşılamaya hazırsınızdır. Sizden istenecek bir amblem logonun, bir kataloğun, web sitesinin, herhangi bir nesnenin güzel, doğru ve kullanışlı tasarımını yapacaksınızdır.
Ama geçmeniz gereken bir büyük engel daha vardır: Müşteri
Yaptığınız tasarıma bir baktıktan sonra hemen nelerin yanlış olduğunu bulur. Hemen her şeyi bi’ tık düzeltmeniz gerekmektedir. Rengi bi’ tık açmanız, logoyu bi’ tık büyütmeniz, bi’ tık farklı karakter kullanmanız gerekmektedir. Bi’ tıklık ölçü birimini hiç bir zaman öğrenemeyeceksinizdir.
Herhangi bir mükemmel sanat eserini alın, 100 Türk’e gösterin. O mükemmel eserdeki 100 farklı kusuru nasıl olupta daha önce göremediğinizi dehşetle fark edersiniz.
Çalışmanızı çok beğenilmiştir, ancak yatay değil dikey çalışmanız, zemin rengini mavi değil yeşil yapmanız, ördek resmi değil ayı resmi kullanmanız, logoyu altta değil üstte yerleştirmeniz, yazı karakterini sade değil “janjanlı” seçmeniz, Bostancı’dan Şirinevler’e taşınmanız ve iş çıkışında en yakın barda beyninize çeki düzen vermeniz gerekmektedir.
Herhangi bir mükemmel sanat eserini alın, 100 Türk’e gösterin. O mükemmel eserdeki 100 farklı kusuru nasıl olupta daha önce göremediğinizi dehşetle fark edersiniz.
Yapmayın sayın müşterim. Sunduğumuz tasarıma bakıp “Olmuş” ya da “olmamış” deyin. Yenisini yapalım. Hakkınızdır tabii ki. Ama bi’ tık, bi’tık, biz artık bittik…
Comments